Dr. İlhan Sağsen iklim değişikliği kapsamında gündeme gelen yeşil hidrojen konusunu ve Türkiye’nin attığı adımları AA Analiz Masası için değerlendirdi:
***
İklim değişikliği, BM Genel Kurulu’nun 1990’da iklim değişikliği ile ilgili bir çerçeve sözleşme için Hükümetlerarası Müzakere Komitesi oluşturulmasına dair aldığı 45/212 sayılı karar[1] ile gündem oluşturan ve 1992 yılında Rio de Janeiro’da gerçekleşen Dünya Konferansı ile müzakere süreci başlayan uluslararası bir güvenlik problemidir.
Sanayi devrimi ile başlayan süreçte, nüfus artışının da etkisiyle kaynaklar üzerindeki baskının artması, bugün insan eylemleri sonucu gerçekleştiği konusunda şüphe duyulmayan iklim değişikliğinin ortaya çıkmasına neden oldu. Devletlerin güvenlik ajandası içinde yer almaya başlayan bu problemin kontrol altına alınması için ortaya atılan çözüm yollarından bir tanesi enerji dönüşümüdür. Bu noktada, hem çevreden ekonomi ve güvenliğe kadar birçok alanda olumsuz etkisi olan iklim değişikliği ile mücadele hem de dışa bağımlılıktan kurtulmak adına yenilenebilir enerji öne çıkıyor. Bu dönüşümde, yoğun şekilde rüzgar, güneş, biyoenerji ve hidroelektrik sıklıkla gündem olsa da son yıllarda hidrojen enerjisi de dikkatleri çekmeye başladı.
Hidrojen enerjisini, doğada bileşikler halinde bulunan hidrojenin dönüştürülmesiyle elde edilen enerji kaynağı olarak tanımlamak mümkün
Hidrojen enerjisi nedir?
Hidrojen enerjisini kısaca, doğada bileşikler halinde bulunan hidrojenin dönüştürülmesiyle elde edilen enerji kaynağı olarak tanımlamak mümkün. Başka bir ifadeyle, bu enerji kaynağı hidrojen atomlarının oksijen atomlarından ayrılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Son dönemlerde hidrojen enerjisi Paris anlaşması kapsamındaki karbonsuzlaşma hedeflerini gerçekleştirmek için kullanılacak enerji alternatiflerinden biri olarak görülüyor.
Hidrojen enerjisi farklı renklerle temsil edilen bir üretim sürecine sahiptir. Bunun anlamı, farklı enerji kaynaklarıyla hidrojen enerjisi üretilebilmesidir. Bunlar; fosil yakıtlarla üretilen gri hidrojen, doğal gaz ile üretilen mavi hidrojen, henüz deneme aşamasında olan metanın termal parçalanması ile elde edilen turkuaz hidrojen ve yenilenebilir enerji ile elde edilen yeşil hidrojen olarak sınıflandırılabilir. Yeşil hidrojen, hem Paris İklim Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmek için hem de dünyadaki enerji sorununun çözümü için bir fırsat olarak görülüyor. Bugün itibarıyla, tüketimi gerçekleşen 70 milyon ton hidrojen, fosil kaynaklardan elde ediliyor. 30 yıllık süre zarfında ise hidrojen üretiminin yeşil kaynaklardan üretileceği öngörülüyor.[2]
Bu minvalde, Japonya, sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmak için yeşil hidrojene yatırım yaparken, Çin yıllık 180 milyon galon benzin kullanımını telafi edecek büyük bir yeşil hidrojen projesini onayladı. Çin bu yatırımlarla elektrik üretiminin yüzde 10’unu hidrojen enerjisinden karşılamayı hedefliyor. ABD ise New York’ta günde 500 ton yeşil hidrojen üretilecek bir tesisi 2025 yılına kadar kurmayı planlıyor. Ayrıca, yakın dönemde Avrupa Birliği (AB) sınırları içinde 130 milyar dolarlık hidrojen enerjisi projesinin hayata geçirilmesi bekleniyor. Dahası, Yeşil Mutabakat belgesi dahilindeki 2050 yılında sıfır emisyon hedefi çerçevesinde AB liderleri 2030 ve 2050 hedeflerini gerçekleştirmek için 1 trilyon avro bütçe konusunda anlaştılar. İklim hedefleri çerçevesinde bütçenin, içinde yeşil (temiz) hidrojenin de bulunduğu projeler için kullanılması öngörülüyor.[3] Dünya’da durum böyleyken Türkiye’nin de enerji stratejisi içinde hidrojenin yeri gün geçtikçe artıyor.
Türkiye’nin yeşil hidrojen potansiyeli
Türkiye, geçen günlerde Paris İklim Anlaşması'nı onaylamasıyla birlikte belirlediği 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda dönüşüm yol haritasını da buna göre şekillendirmekte. Bu dönüşüm içerisinde yeşil hidrojen, hem Türkiye’nin enerji ihtiyaçlarını karşılaması hem enerji ithalatına bağımlılığı azaltması hem de yeni bir ihracat kalemi oluşturabilecek olması açısından önemli bir yer edinecek alternatiflerden biri.
SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi’nin yayımladığı "Türkiye’nin Ulusal Hidrojen Stratejisi için Öncelikli Alanları" isimli rapora göre, Türkiye 1,6 milyon ton yeşil hidrojen (4,6 milyon ton eşdeğer petrol) potansiyeline sahip. Pratikte bunun karşılığı Türkiye’nin yıllık enerji ihtiyacının yüzde 5’inin bu kaynak tarafından karşılanmasıdır. Aynı zamanda bu potansiyel, yaklaşık 45 milyar dolarlık yatırım fırsatı sunuyor.[4]
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de "Hidrojen enerjisinin adını gelecekte sıklıkla duyacağız." diyerek Türkiye’nin enerji stratejisi içerisine bu enerji alternatifinin eklenmesi gerektiğini ifade ediyor. Buna göre, Türkiye’nin hidrojen enerjisine ilişkin ilk stratejisi, mevcut doğal gaz şebekesine hidrojen karıştırarak kullanmak ve bu yapılacak karışımın doğal gaz ithalat maliyetini azaltmaktır.
Yeşil hidrojen enerjisinin ikinci boyutu ise Türkiye’nin 1,6 milyon tonluk yeşil hidrojen potansiyelinin yeni bir ihracat malzemesi olması konusudur. Buna göre, Türkiye’de üretilen hidrojen Avrupa’ya satılabilir. Bu konuya örnek olarak, Almanya’nın geçen yıl ortaya koyduğu ulusal hidrojen stratejisi kapsamında Türkiye’den yeşil hidrojen alınabileceğini belirtmesi gösterilebilir. Ayrıca, Azerbaycan gazını Türkiye üzerinden taşıyan Güney Gaz Koridoru ile Avrupa’ya hidrojen taşınabilir. Bu durum, hem Türkiye’nin Avrupa enerji güvenliğindeki rolünü pekiştirecektir hem de Türkiye’nin jeopolitik önemini arttıran bir başka unsur olacaktır.
Türkiye, yeşil hidrojen ile hem enerji çeşitlendirmesinde yeni bir hamle yapmış olacak, hem Paris Anlaşması'ndaki sıfır emisyon hedefine katkı sağlayacak bir kaynak elde edecek hem de ihracat imkanı sayesinde bölgedeki enerji jeopolitiğindeki pozisyonunu destekleyen yeni bir güç kazanacak
Enerji jeopolitiğinde yeşil hidrojenin önemi artıyor
Ezcümle, devletler gerek iklim değişikliği ile mücadele kapsamında belirlenen emisyon azaltımı ya da dekarbonizasyon gibi hedeflere ulaşmak için, gerekse de ülkelerin enerji ihtiyaçlarını karşılamak ve dışa bağımlılıklarını azaltmak için yenilenebilir enerjilere yöneliyorlar. Son dönemde enerji portföyü içerisinde yer bulan enerji kaynaklarından bir tanesi de yeşil hidrojendir. Bu durum enerji jeopolitiğinin önemli aktörlerinin yeşil hidrojene yaptıkları/yapacakları yatırımlarda görülebilir.
Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla hidrojen üretilmesi manasına gelen yeşil hidrojen enerjisini gündemine alan ülkelerden bir tanesi de Türkiye’dir. Konu Türkiye için ekonomiden dış politikaya, enerji güvenliğinden çevre korumaya kadar birçok açıdan önem arz ediyor. Türkiye, enerji güvenliğini sağlamak için çeşitlendirmeye gitmekte ve aynı zamanda da öz kaynaklarına yönelmektedir. Bu kapsamda yenilenebilir enerjiler Türkiye’nin enerji portföyünde önemli bir yer tutmaya başladı.
Enerji dönüşümü konusunda gündeme gelen kaynaklardan bir tanesi de yeşil hidrojen. Türkiye, yüksek potansiyeli olan yeşil hidrojen ile hem enerji çeşitlendirmesinde yeni bir hamle yapmış olacak -böylece enerji ithalatını ve/veya enerjide dışa bağımlılığını azaltabilecek-, hem Paris Anlaşması kapsamındaki sıfır emisyon hedefine katkı sağlayacak bir kaynak elde etmiş olacak hem de yeni ihracat imkanı sayesinde bölgedeki enerji jeopolitiğindeki pozisyonunu destekleyen yeni bir güç kazanmış olacaktır.