İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi'nde düzenlenen "istihbarat ve güvenlik" temalı İkinci Uluslararası Güvenlik Kongresi'nde yaptığı konuşmada, dün akşam "Akif" filminin Şırnak'taki galasına katıldığını, sabah erken saatlerde de Siirt'in Tillo ilçesinde, İbrahim Hakkı Hazretleri'nin 257 yıl önce yaptırdığı ışık düzeneğiyle güneşin ilk ışınlarının, hocası İsmail Fakirullah Hazretleri'nin başucunu aydınlatması hadisesini izlediklerini, daha sonra da çeşitli ziyaretler gerçekleştirerek Ankara'ya döndüklerini dile getirdi.
23-25 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilecek kongrede 114 katılımcının bulunacağını toplam 92 bildiriyi 4 salonda ve 24 oturumda sağlayacaklarını aktaran Soylu, her bir bildirinin, her bir tezekkürün ve oturumun kendileri bakımından ve akademik açıdan kıymetli olacağını kaydetti.
Soylu, iki yıl önce yaptığı konuşmada, "21. yüzyılın bir güvenlik açığını ortaya koyduğunu ve dünyanın bu açığı nasıl kapatırız sorusuna cevap aradığını" ifade ettiğini; bazılarının, o tarihteki cümlelerini ve ifadelerini "iri" bulmuş olabileceğini söyleyerek, "Aradan geçen yılda dünya, buna bir cevap bulamadı. Hatta samimi şekilde cevap aradığını söylemek bile doğru olmaz. Hiçbir şey anlatmasak bile bugünkü tablo, herhalde birçok şeyi ifade etmeye yeter." değerlendirmesinde bulundu.
Orta Doğu ve Afrika'nın bugün hala istikrarsızlık, terör ve bunların doğurduğu kitlesel göçle anıldığını, Kovid-19'un da bu güvensizlik iklimini şiddetlendirdiğini dile getiren Soylu, "Dünya, iki yıldır bu sorunun cevabını belki bulamadı ama cevabın ne olmadığı hakkında artık, galiba bir fikri söz konusu." diye konuştu.
Küresel güvenlik politikalarının Davos'u olarak anılan Münih Güvenlik Konferansı'nın 2020 yılı toplantısının ana temasının "Batısızlık" kavramı olarak belirlenmesinin, bu itirafın belki de en açık örneği olduğuna dikkati çeken Soylu, "Batısızlık, ABD merkezli bir blok haline gelen Batı dünyasının, artık kendi içerisinde bir tutarlılık gösteremediği, Batılı ülkelerin küresel çalışmalara seyirci kaldığı ve kendi ürettiği değerleri dünya geneline ihraç edemediğinden hareketle ortaya konulan bir kavramdır." ifadesini kullandı.
"Batı, hiçbir zaman bu kadar marjinal akımların etkisi altında kalmamıştı"
Modern Batı'nın içerisinde bulunduğu bu kararsızlık ve yönsüzlüğün, Orta Doğu'da işgal, istikrarsızlık, terör ve kitlesel göçü arttırdığını ve ürettiğini belirten Soylu, şöyle devam etti:
"Batı'nın karşı karşıya kaldığı en temel problemlerden bir tanesi de özellikle gerek güvenlik konuları olsun, gerek istihbarat konuları olsun, gerekse kamu düzeni konuları olsun; Batı kendi medeniyeti boyunca hiçbir zaman bu kadar marjinal akımların etkisi altında kalmamıştı. İlk kez Batı'yı, marjinal akımlar bu kadar güçlü bir şekilde yönlendiriyorlar. Marjinal akımları, bulunduğunuz ülkelerde konularına göre bir denge unsuru olarak değerlendirebilirsiniz, uçlardadırlar. Ancak eğer bunu siz meselenin merkezine getirip otursanız ki bence Batı'nın en temel problemlerden birisi budur; onların gündemlerine ve yönlendirmeleriyle kendinizi meşgul ederseniz, yörüngeyi kaybederseniz. Bugün Batı'nın yörüngeyi kaybetmesinin temel nedenlerinden birisinin de bu olduğunu müşahede ettiğimi ifade etmek isterim."
"Yıllardır yaptığımız eleştirileri artık kendi içlerinde yapıyorlar"
ABD'nin, Afganistan işgalini yeniden analiz etmesini, zaman kaybı olarak gördüğünü dile getiren Soylu, şunları kaydetti:
"Bizim için önemli olan, aslında biraz da umut verici olan, bizim yıllardır yaptığımız eleştirileri artık kendi içlerinde yapıyor olmalarıdır. Bu sorgulamayı yapıyorlar, çünkü pek çok sosyal ve siyasi konudaki başarısızlıklarını artık kendi toplumlarına izah etmekte zorlanmaktadırlar. Çünkü her başarısızlığın kendi bütçesine bir negatif maliyet yüklediğini bunu da topluma anlatmakta, ifade etmekte zorlandıklarını hep beraber yaşıyor ve görüyoruz. Onun için dönem dönem gelgit politikalar, Batı kamuoyunu kendi açılarından meşgul etmektedir. Kendi gelecek nesilleriyle ilgili de sıkışmışlığı aşamıyorlar. Yaşlanan nüfus tehlikesini öngörüyorlar, uyuşturucu batağındaki genç nesillerini görüyorlar. Orta Doğu'daki ürettikleri istikrarsızlığın göç ve terör olarak kendilerine dokunmaya başladığını hem görüyor hem de yaşıyorlar. Kendi istihbarat yöneticilerinin, ülkeyi yönetenlerden bağımsız bir şekilde imal etmeye, dizayn etmeye çalıştıkları dünya modelinin bir şekilde kontrolden çıktığını, bunun para ve insan maliyetinin giderek arttırdığını da görüyorlar.
Alaska'da veya Alpler'in arasında tablo gibi şehirlerde refah içerisinde yaşayan insanlar, artık PYD'nin silah ihtiyacını vergileriyle finanse etmek istemiyorlar. Bu sonuçlar gün gibi karşılarında olduğu için yıllardır kendilerini uyaran Cumhurbaşkanımızın önceki gün Birleşmiş Milletler'de yüzlerine karşı yaptığı eleştiriye iki gündür pek de büyük bir itirazı ortaya koyamadılar. Çünkü sonuç ortada. Suriye, Irak, Afganistan, Afrika politikasının çöktüğü ortamda dolayısıyla 'Batısızlık' kavramının tartışılmasının somut bir altyapısı var; inanıyorum ki bu tartışma gelecekte daha da somut bir karşılık bulacaktır."
"Batı'nın ziyaretlerini, telefonla karşılıklı müşavere taleplerini yetiştiremiyoruz"
Kastamonu'dan döndükten sonra Batı'nın ziyaretlerini, telefonla karşılıklı müşavere taleplerini yetiştiremediklerini aktaran Soylu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şunu anlamlandırmakta zorlanıyorum. Bu büyük medeniyetlerin öngörü kabiliyetleri ne zaman ve nasıl köreldi? Bu sorgulamaları kendilerine ne zaman yapacaklar? Geliyorum diyen birçok meseleyi göremeyen bir anlayışı, kendi toplumlarına nasıl anlatacaklar? Türkiye, 2011 yılında sıcak bir göç meselesiyle, Suriye iç savaşı nedeniyle karşılaştı. O gün bir politika üretti Türkiye. Bugün her ne kadar muhalefetin bir politika yoktur diye karalamaya çalıştığı ama dünyanın patinaj yaptığı, Türkiye'nin dünyanın en çok mültecisini barındıran bir ülke olmasına rağmen, büyük bazda, bir tek toplumsal ve sosyal olayla karşılaşmadı. Fransa, İngiltere, Almanya'dakileri yaşamadık. 2015 yılından sonra ancak tehlike kendi kapılarını çalmaya başladığı zaman bunun farkına vardılar. Sayın Cumhurbaşkanımız, bizler, katıldığımız bütün uluslararası konferanslarda, bütün toplantılarda gerek Afganistan meselesini gerek diğer meselelerinin tamamını yüzlerine söylemiş olmamıza rağmen dinlemediler, kemençe çaldılar. Bugün ise Türkiye ile birlikte ne yapacağız arayışı içerisine girmişler. Bunun bir medeniyet olduğunu tasavvur edemiyorum, anlayamıyorum da. Yörüngeyi kaybetmişler ama onlar yörüngeyi kaybetmesine rağmen Türkiye'de, onları kafalarında büyüten, onların tapınaklarını kendilerine yön olarak kabul eden, onları fetişleştiren ve Batı'nın bu yönsüzlüğünü ve yörünge kaybını görmeyenler de az değil."
"İstihbarat kavramı hard power olmaya başladı"
Bakan Soylu, güvenliğin artık dünyanın temel paradigmalarından biri olduğunu ve özellikle istihbarat kavramının düne göre soft power olmaktan çıkıp hard power olmaya başladığını belirtti.
Dijital teknolojilerin gelişmesinin, istihbarat alanı ile bilgi alanını birbirine çok yaklaştırdığını anlatan Soylu, şunları paylaştı:
"Açık kaynak bilgisi doğru şekilde işlendiği takdirde istihbarat verisi haline gelmektedir ve istihbarat mantığı, çevresindeki her türlü bilgiyi, istihbari bilgiye dönüştürmeye odaklanmıştır. Bir yandan insan eksenli saha istihbaratı güçlenmiştir. Çünkü burada da teknolojiden istifade edilmektedir. Gerek hacker'lıkla gerekse saha elemanlarının daha çok veriyle yüklenip daha doğru yönlendirilmesiyle güçlenmiştir. Bir yandan da açık kaynak bilgilerinin etkin işlenmesiyle. Birbirinden çok farklı. Açık kaynak bilgilerinin akıllı yazılımlarla birleştirilmesiyle, yani büyük datanın işlenmesiyle bir eylemin ne zaman nereye konulacağına karar verilmektedir."
"15 Temmuz sonrası ele geçen FETÖ'yle ilgili 2 milyon 600 bin materyalden 85 bin adet kaldı"
İçişleri Bakanı Soylu, "15 Temmuz sonrası ele geçen 2 milyon 600 bin FETÖ'yle ilgili materyalden, incelenmeyi bekleyen sadece 85 bin adet kalmıştır." dedi.