Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, eşi Emine Erdoğan ile dün Siirt ziyareti sırasında katıldığı "Demokrasi Konuşmaları" etkinliği programının görüntüleri paylaşıldı.
Buradaki konuşmasına, "Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, Müminler asker. Bir şey bizi sindiremez, gökler yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar saçılsa. Biz oyuz ki imanıyla övündüğümüz ecdadımız titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş. Zaferlerin kapusu, Anadolu'nun tapusu Malazgirt'ten ta Çanakkale'ye imanın geçilmez kalesine kadar ecdadımızı zaferden zafere koşturan işte şu anda içinde bulunduğumuz bu birlik, beraberliktir." ifadeleriyle başlayan Erdoğan, tüm katılımcıları selamladı.
Eski Turizm ve Devlet Bakanlarından Güldal Akşit'in son yolculuğuna uğurlandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akşit'e Allah'tan rahmet diledi.İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisine bir müjde verdiğini söyleyen Erdoğan, "Malum bir mağarada sıkıştırıldı bu teröristler, 7 tane terörist orada halledildi, artı 2 terörist daha halledildi, sayı 9 oldu. Onlar kaçacak biz kovalayacağız, er veya geç bunları kazımadan, kökünü kurutmadan inşallah bize durmak, duraksamak yok. Her ne kadar Bay Kemal onların parlamentodaki temsilcileriyle el ele omuz omuza Ankara'dan İstanbul'a da yürüyorsa onlar görevini yapacak, biz de görevimizi yapacağız. Benim milletim inşallah bunların da herhalde kitabını dürecektir." diye konuştu.
Program vesilesiyle demokrasi mücadelesinin pek çok farklı sayfasına şahitlik etmiş vatandaşları dinleyeceklerini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemizin, rahmetli Menderes'in 'Yeter söz milletindir' diyerek başlattığı demokrasi yolculuğu idam sehpasından zindanlardaki işkencelere kadar nice baskı ve zulümle engellenmeye çalışıldı. Toprağa gömdüklerini sandıkları filizlerin aslında birer tohum olduğunu ve her seferinde çok daha güçlü bir şekilde boy vereceğini bunlar hiç düşünmemişlerdi, bilmiyorlardı. Buna rağmen coğrafyamıza ve milletimize yönelik kinleriyle, nefretleriyle, sinsilikleriyle bezeli niyetlerinden hala vazgeçmiş değiller. Ellerinden gelse bugün Türkiye'yi yeniden zihniyeti ve uygulamalarıyla tek parti faşizmine geri döndürecekler. Ellerinden gelse bu milletin hangi inanca, hangi kökene, hangi meşrebe sahip olursa olsun kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan tüm fertlerini imha edecekler. Ama hamdolsun başaramıyorlar ve başaramayacaklar. Milletimiz her darbeden, her saldırıdan, her karanlık geceden sonra hak, hukuk, adalet, özgürlük bayrağını yeniden yükseltmiştir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kutlu mücadele döneminde her birini rahmetle andıkları kayıplarının olduğuna işaret ederek, "Çekilen acılar ve uğranan zulümler yüreklerimizde inanın derin izler bırakmıştır. Heba olan vaktimiz ve enerjimiz bizi dünyadaki kalkınma yarışında epeyce geriye itmiştir. Bununla birlikte karanlığa asla teslim olmadık, umudunuzu asla kaybetmedik, zalimlere asla boyun eğmedik, mücadeleyi asla bırakmadık. Sonuçta kalbimizin bir yanı buruk, diğer yanı coşkuyla dolu bir şekilde işte bugün buradayız. 'Helalleşme' diye ortaya atılanların önce gelip buradaki kardeşlerimizden helallik almaları lazım." dedi.
Kendisinin Siirt'in damadı olduğunu hatırlatarak, evlendiği dönemdeki Siirt'in bugün olmadığını, çoğunun göç ettiğini belirten Erdoğan, "Niye? Terör sebebiyle. Buralardan topraklarını terk ederek İstanbul, İzmir, Ankara buralara göç ettiler. Onlara burada yaşamayı adeta zindan edenler şimdi onun hesabını veriyorlar ve verecekler. Üzerlerine üzerlerine gidiyoruz, gideceğiz. 1960 darbesinden 1980 darbesine, 1997 postmodern darbesinden 15 Temmuz darbe girişimine uzanan bir utanç galerisinden geçerek geldiğimiz bu yer hepimiz için çok kıymetlidir. Gençlerimizin en büyük şansı bu zulümleri bizzat yaşamamış, en büyük eksikleri de bu tecrübeleri bizzat edinmemiş olmalarıdır." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu tür buluşma programlarını orta yaş ve üstü kuşağa yaşadıklarını hatırlatma, gençlere de tecrübe aktarımı vesilesi olarak gördüklerini söyledi.
"Vatanımıza dikilen kem gözler bugün de mevcuttur"
Yaşanılan coğrafyanın 10 bin yılı aşkın tarihiyle insanlığın ilk döneminden beri en gözde hayat alanı olduğunu belirten Erdoğan, nice kavim, inanç ve kültürlerin gelip geçtiği bu toprakların medeniyetlere kaynaklık ettiği kadar güç kavgalarının da merkezi olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yaklaşık bin yıldır aynı kaderi paylaştığımız vatanımıza dikilen kem gözler bugün de mevcuttur. Daha 5-6 yıl önce sınırlarımızın terör örgütleri kullanılarak nasıl ve niçin taciz edildiğini unutmadık. Ülkemize musallat edilen ve 40 yıldır kendi insanımızın kanını döken bölücü örgütün niçin hala ayakta tutulmaya çalışıldığını gayet iyi biliyoruz. Ama bak işte buyurun böyle mi yaparsınız? Hollanda'da 50 tane PKK'lıyı apar topar topladılar çünkü orada operasyon yapmaya kalktılar, bedelini ödediler. Ben inanıyorum ki bunlar sadece Hollanda'da değil, Almanya'sında da Fransa'sında da bütün bu bedelleri ödeyecekler. Bunlara dünyada barınacakları yer kalmayacak, yeter ki biz dik duralım. Vekalet savaşları yoluyla ülkemizin birliğini, devletimizin tekliğini, milletimizin bütünlüğünü parçalamak için oynanan oyunların farkındayız." değerlendirmesinde bulundu.
Bunun için her fırsatta, "Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet." dediklerini aktaran Erdoğan, "İşte bunu derken bu senaryoların hepsine de meydan okuyoruz. Türkiye'nin demokraside, hak ve özgürlüklerde, ekonomik kalkınmada geldiği seviyeyi yok sayıp bizi yeniden kendi iç kavgalarımızın bataklığına itmek isteyenlere fırsat vermiyoruz. Irak'tan Suriye'ye, Libya'dan Sudan'a kadar pek çok yerde sergilenen oyun bizde de denenmek istendi. Allah'ın yardımı ve milletimizin ferasetiyle asırlık hesaplaşmaların hepsinden de alnımızın akıyla çıktık. Şimdi aynı mücadeleyi ekonomide veriyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı durumun söz konusu olduğunu söylediği 2008 yılında "Bizi bu teğet geçecek." dediğini aktararak, "Hatırlayın, bizi teğet geçti. Burada meselenin dolar olmadığını, meselenin faiz olmadığını anlamak için şöyle bir adım geriye çekilip akıl, izan ve vicdan penceresinden fotoğrafa bakmak yeterlidir. Dün kendimizle birlikte tüm mazlum ve mağdurların güvenliği için ne dedik 'Dünya beşten büyüktür' diyerek meydan okuduk. Bugün yine kendimizin ve dostlarımızın ekonomik özgürlüğü, refahı, geleceği için 'Dünya beşten büyüktür' diyoruz." diye konuştu.
Siyasi özgürlükle ekonomik özgürlüğün madalyonun iki yüzü gibi olduğunu, biri olmadan diğerinin anlamsız olacağını dile getiren Erdoğan, "Biz ülkemizde nasıl tüm vatandaşlarımızı en geniş hak ve özgürlüklere kavuşturmuşsak, inşallah ekonomide de unutmayın yatırım, istihdam, üretim, ihracat, büyüme merkezli yeni programımızla refahı yaygınlaştıracağız. Bugün demokrasiyi konuşuyoruz, inşallah yarın milletimizin refahını nasıl arttırdığımızın muhasebesini yapacağız. Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez. Nereden nereye geldiğimizi doğru şekilde tespit etmeden nereye gideceğimizi bilemeyiz." dedi.
Merhum Sezai Karakoç'un "Kar Şiiri"ni okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Evet bir gün herkes milletimizle birlikte verdiğimiz demokrasi mücadelemizi de anlayacak, ekonomi mücadelemizi de anlayacak, medeniyet mücadelemizi de anlayacak." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programa, gelecek haftalarda farklı illerde farklı konu başlıklarıyla devam edeceklerini belirtti.
Diyarbakır annelerinden Ayşegül Biçer, 3 yıla yakın bir süre HDP İl Binası önünde evlat mücadelesi verdiğini ve evladına kavuşarak askere gönderdiğini söyledi.
Tüm annelerin birleşmesi halinde hem PKK ile hem finansal kaynağı olan uyuşturucuyla mücadele edilebileceğini söyleyen Biçer, PKK bitene kadar terörle mücadele edeceğini, devletinin yanında olduğunu bildiğini belirtti.
Biçer'in sözleri üzerine Emine Erdoğan, "Yolunuz, bahtınız açık olsun. Oğlumuza da selamlar, gözlerinden öpüyoruz kendisinin. Allah sizden razı olsun. Diyarbakırlı ve Türkiye'deki mağdur annelerin sözcüsü oldunuz. Kendilerine güven getirdiniz, Allah sizden razı olsun." ifadelerini kullandı.
Katsayı engeline ilk takılan imam hatiplilerden olduğunu dile getiren Ayşe Irmak Yüksel'in, "28 Şubat'ta siz neler yaşadınız, siz neler düşündünüz? Bu problemin çözümü için siz neler hissediyordunuz?" sorusu üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28 Şubat öncesi ve sonrası Türkiye'nin çok farklı bir dönemi yaşadığını kaydetti.
Bu dönemin mağdurlarının ve mazlumlarının bulunduğunu söyleyen Erdoğan, "Hep düşüncemiz şu oldu 'Biz bu işin hesabını Allah'ın izniyle soracağız' dedik ve Rabb'im o fırsatı verdi. Rabb'im o fırsatı verdikten sonra da hemen adımlarımızı kararlı bir şekilde attık. Biz göreve geldik, geldiğimiz andan itibaren arkadaşlarımızın inanın bana hep sordukları, bu 28 Şubat meselesi hep gündemimizde oldu, 'Başbakanım ne yapıyoruz, bununla ilgili ne gibi adımlar atıyoruz'. Dedik ki 'Yavaş yavaş gideceğiz, aceleciliğe gerek yok ama biz o mağdur, mazlum olan tüm kardeşlerimizin haklarını da kendilerine iade edeceğiz'. Elhamdülillah bunu da tereyağından kıl çeker gibi çektik ve büyük oranda bu işi de başardık. Bazı tabii bizi anlamayanlar olmadı değil, oldu ama sonra onlar da anladılar ve şu andaki noktaya da geldik." dedi.
İşin kolay olmadığını, hassas davranılması gerektiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu hassasiyet içerisinde de sadece o süreç değil, onun dışında yaşananlar da biliyorsunuz ortada yani bir 15 Temmuz'u da düşünün. 15 Temmuz'dan sonra bize söylenen ne biliyor musunuz hala, şu içeride olan FETÖ'cüler var ya, 'Ya işte bunlar niçin içeride hala tutuluyor, bunların bırakılması lazım'. Ya nasıl bırakılması lazım yani bunların yapmış olduğu bu zulüm, böyle tarifi mümkün mü? Değil. Bunun bedelini ödemeleri lazım, ama biz şu anda hala onların ödettiği faturaların maalesef acısını çekiyoruz. Bunlar ne terörle mücadele ettiler... Bu ülkede kendileri zaten adeta terörizmin altyapısını oluşturdular. Yargıda oluşturdular, devletin kurumlarında oluşturdular ve buralarda oluşturdukları bu altyapıyla da ne yazık ki altından kolay kolay kalkılamayacak bu ülkeye, bu millete bedel ödettiler."
Bu kişilerin şu anda çeşitli ülkelerde kaçak olduklarını belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlar kaçıp gittiler, bu kadar rahatlar. Düşünün şu anda işte hemen komşu diye bildiğimiz Yunanistan'da yaşayabiliyorlar. Şimdi biz de bunlara yargının verdiği hüküm neyse bu hükmün gereğini yapacağız. Tabii Ayşegül kardeşimin de ifade ettiği gibi onlar size olan zulmün bir başka çeşidini evlatlarının Kandil'e kaçırılması veya Kandil'in dışında farklı yerlere kaçırılmasıyla onlara ciddi manada zulmettiler ama şimdi Bay Kemal ne diyor? 'Ben Kandil'i yakıp yıkacağım' diyor. Sen 'Kandil'i yakıp yıkacağım' diyorsun Kandil'in mensuplarıyla beraber Ankara'dan İstanbul'a yürüyorsun. Bu nasıl yakıp, yıkmaktır, kimi aldatıyorsun? Ben de CHP'ye gönül veren kardeşlerime söylüyorum, aman bu işe dikkat edelim. Buyurun işte şu anda HDP'nin önünde Diyarbakır anneleri var, kaç kere gittin de Diyarbakır annelerini ziyaret ettin, onların derdiyle acaba kaç kere dertlendin? Böyle bir durumları var mı? Yok. Çünkü dertleri yok ama bizim derdimiz var. Biz bu derdimizle beraber inşallah Diyarbakır annelerinin diğer illere de yavaş yavaş savrulmasıyla beraber hep yanında olduk, yanında olacağız ve onlar evlatları dağdan geldikçe onlar nasıl mutlu oluyorlarsa biz de aynı şekilde mutlu oluyoruz ama yeterli değil bunların kökünü kazıtıp ve Diyarbakır anneleri gibi tüm annelerin de inşallah mutluluğunu gözlerinde gördüğümüz an biz de mutlu olacağız."
Safiye Işık isimli vatandaşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kahramanmaraş'taki gençlik buluşmasında "Eşimle şiir gibi bir yaşamımız var." dediğini aktararak, "Sizce şiir gibi bir yaşam ne demek ve siz yol arkadaşlığınızı nasıl tanımlardınız? Böylesine yoğun bir tempoda şiir gibi bir evliliği sürdürmek zor olmuyor mu?" sorusuna Emine Erdoğan, "Yani şiir gibi bir evlilik illaki şair olmaya gerek yok, şiir gibi evlilik demek sadece her gün sevinç, mutluluk öyle bir şey de değil. Acısıyla, tatlısıyla, üzüntüsüyle, kahrıyla bunları hep birlikte paylaşmak ve birlikte yol yürümek. Biz bunu yaptık. Şiir yazmıyoruz ama şiir gibi yaşıyoruz." karşılığını verdi.
İstanbul Süryani Kadim Vakfı Başkanı Sait Susin, Süryanilerin son 20 yıl içinde yaşadıkları kazanımları anlatarak, Erdoğan'ın Cumhuriyet tarihinde sıfırdan yapılacak bir kilisenin yapım talimatını verdiğini ve temel atma törenine katıldığını hatırlatması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Cumhuriyet tarihinde de bir ilk." dedi.
"Siz evde Siirt yemeklerini mi yoksa Karadeniz yemeklerini mi tercih ediyorsunuz? Cumhurbaşkanımıza Siirt yemeklerini sevdirdiniz mi?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, evlendikleri zaman Karadeniz yemeklerini hiç bilmediğini söyledi.
Karadeniz yemeklerini hiç bilmediği halde kısa zamanda alıştığını ve severek yediğini dile getiren Emine Erdoğan, "Bu arada tabii Başkan da bize gelip gittikçe nişanlılık döneminden itibaren Siirt yemeklerimizi ikram ediyorduk. O da gerçekten çok beğendi." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Siirt yemeklerini bilmediğini belirterek, kayınvalidesinin bu işlerde hassas olduğunu kaydetti.
Emine Erdoğan, Siirt'te doğmadığını ve büyümediğini ifade ederek, Siirtli olmaktan her zaman gurur duyduğunu söyledi. İstanbul'da doğup büyüdüğünü anlatan Emine Erdoğan, Siirt yemeklerinin evlerinde her zaman olduğunu aktardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve çocuklarının yemek seçme huyunun olmadığını dile getiren Emine Erdoğan, evde iki tarafın yemeğinin de severek yendiğini kaydetti.
Nergis Erdik, geçen yıl vefat eden kardeşi eski AK Parti İstanbul Milletvekili Markar Esayan'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı çok sevdiğini belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Esayan'ın gerçekten çok farklı biri olduğunu, son dönemlerinde ıstırabına rağmen yaşamı ve istikameti kaybetmeden yoluna devam ettiğini söyledi.
Erdoğan, "Onun o duruşu bizde özellikle cemaate bakışı bile değiştirdi. Nitekim arkadaşlarımızın içerisinde de yani Markar'ın o duruşu sebebiyle yaklaşımları çok farklı olanlar, gerek vefatında da bunu ortaya koydular. Markar farklı bir insandı. Kalemiyle farklıydı, Merkez Karar Yönetim Kurulu'ndaki düşüncelerini ortaya koyuşuyla farklıydı ve biz onun farklılığını da hep hayırla yad ettik." diye konuştu.
Bitlis'ten gelen Nisanur Karayağız da çevre ve doğa konusunda yapılan çalışmalara değinerek, Erdoğan çiftine İstanbul'daki evlerinde hayvan besleyip beslemediklerini sordu.
Emine Erdoğan, Üsküdar'da bahçeli bir evde büyüdüğünü ve kedisi olduğunu belirtti. Dönem dönem farklı hayvanları sahiplendiklerini ifade eden Emine Erdoğan, oğlunun bir köpeğinin, torunlarının da kedilerinin olduğunu kaydetti. Evlerinde de kedilerinin bulunduğunu anlatan Emine Erdoğan, sahiplendiği "Leblebi" isimli engelli köpeğin de Ankara'da kendileriyle beraber olduğunu söyledi.
Emine Erdoğan, "Herkese tavsiye ederim. Satın almayı değil de hayvan barınaklarından hayvan edinirlerse hem kendileri hem çocukları için çok daha iyi olur." dedi.
"Her an her şeye hazır olmamız lazım"
"Üzerinizdeki özel bir kumaş herhalde. Şalu şepik dediklerinden. Onu anlatır mısınız?" sorusuna karşılık Emine Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bugün gerçekten bir tevafuk oldu. Başkan'ın ne ceket giydiğini göremedim ben. Sonra Siirt'e geldikten sonra fark ettim ki ikimiz de aynı kumaştan ve aynı renkten giyinmişiz. Bunun bir özelliği var. Bu, Siirt'e has Eruh ilçemizde yapılan bir dokuma. Eni çok dar. Geleneksel bir dokuma, keçi yününden sanıyorum. Yanlış söylemiyorum inşallah. Bu kumaşlarımız teşvik verilerek, Sayın Başkan'ım geleceğe de taşınsın istiyorum. Evet, şalu şepik kumaşından yapılan giysilerimiz bunlar. İnşallah tasarımcılarımıza da bir örnek oldu."
Konya'dan gelen 15 Temmuz gazisi Halit Şener de "Belki kısa vadede darbeler gündeminizde olmayabilir. Tekrarlanmaması için toplumumuza tavsiyeleriniz nedir?" sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Her şeyden önce tabii Allah bizlere bir daha bu tür 15 Temmuz'ları falan yaşatmasın. Çünkü 251 şehidimiz, 2 bini aşkın gazimiz var. Bütün bunların içerisinde Ankara, İstanbul başta olmak üzere buralarda bu şehitleri, bu gazileri verdik. Bu işin banisi, bu işin bir numaralı sorumlusu kimdir dendiği zaman FETÖ terör örgütü. Onun özellikle attığı adımlarla bunlar oldu. Hele ben Ankara'daki özel kuvvetlerde, oradaki o kahraman polislerimizin şehadetlerini onları da unutamıyorum. Çünkü onlar çok çok farklı. Özel kuvvet olarak yetişmiş bu insanları bile havadan bombardımanla şehit ettiler. Bu vicdanla şunla bunla bunun tanımı mümkün değil. Aynı şekilde İstanbul'da şehitler köprüsü üzerinde olan hadiseler. Her an her şeye buna rağmen hazır olmamız lazım. Ama bundan sonraki süreç 15 Temmuz gibi olmaz. Bundan sonraki süreçte biz birçok şeye hazırız. Bedelini ağır öderler."
"Bütün mesele birbirimizi anlamak"
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye İstatistik Kurumundan (TÜİK) randevu istemesine ilişkin, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Bay Kemal Merkez Bankasına randevu istiyor. Merkez Bankası da buna randevu veriyor. Bağımsız ya, bağımsızlığının gereği olarak randevu veriyor. Gidiyorsun ne sorarsan cevabını alıyorsun. Şimdi tabi TÜİK ile ilgili de kalkıyor gelmek istiyor. Tabi İstatistik Kurumu Başkanımız bunlara randevu vermiyor.
Randevu vermeyince bu küplere biniyor. Bu devletin kurumlarının sana veya avanene hesap verme sorumluluğu yoktur. Onlar hesabı sadece sorumlusu olduğu birinci derecede Cumhurbaşkanı, bunun dışında da ilgili bakanlara verirler. Ben istediğim zaman bu birimlerden bilgileri alırım. İlgili bakan arkadaşlarımız bilgileri alırlar ama hiçbir zaman kalkıp da sana hesap verme mecburiyetleri yok. Eğer bilgi almak istiyorsan yazılı olarak gönderirsin onlar da sana yazılı olarak cevabı verirler.
Bununla şunu anlatmak istiyorum. Artık eski Türkiye yok. Şimdi yeni Türkiye ve geleceğin Türkiye'si var. Yeni Türkiye ile geleceğin Türkiye'si artık farklı dokunuyor. Çünkü 2023'e biz Allah'ın izniyle farklı gireceğiz. Farklı girerken de 2015'te yaşadıklarımızı daha önce yaşadıklarımızı da yaşamak istemiyoruz."
Cem Vakfı kurucu üyelerinden Ercan Güvenç'in Alevilerin yaşadıkları birtakım sorunları ve taleplerini dile getirmesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Az önce onu da güzel ifade ettiniz. Bu işi şu anda en büyük tahrik unsuru olan yurt dışı, yurt dışında da birinci derecede Almanya. Almanya'da da özellikle Alevilik'ten öte Ali'siz Alevilik ile adeta bir yeni din ihdası öne sürülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi orada o işi yürüteni de hatta buradan aday yapmak da istedi. Bunların da zaten kimler olduğunu bilirsiniz. Ciddi de onlara para desteği veriyorlar. Bundan 2 yıl öncesi rakamla 30 milyon avro yıllık, bunlara bir parasal destekleri de olmuştu.
Şimdi Türkiye'de mesela ben belediye başkanlığım döneminde, şimdi de yine bizim partinin belediyeleri noktasında arkadaşlarımıza tavsiyemiz şudur, özellikle cemevi vesaire açma noktasında destek aradıkları zaman elinizden gelen desteği verin. Ben belediye başkanlığımda Küçükköy tarafında bir yer tahsis ettim. Tahsis etmekle kalmadım bir de bu cemevinin yapılması için kendilerine, beton vesaire falan bunları vermeye kalktım bunlar birbirine girdi.
Sen nasıl olur da kalkıp Tayyip Erdoğan'dan bu desteği alırsın. Yani böyle bir sıkıntı şu anda Alevi kardeşlerimizin arasında var. Anlaşamıyorlar, burada bir defa mali noktadaki destek konusunda da anlaşamıyorlar. Devletten alalım mı? Almayalım mı? Sözleri şu, eğer alırsak devletin güdümüne gireriz. Bunu işliyorlar. Biz de diyoruz ki niye güdüme gireceksin ki?
Yani belli bir ücreti devlet ihdas ediyor da veriyorsa zaten verir. Niye güdümüne gireceksin? Ama bu anlayış da var. Önce bunun halli gerekiyor. Bunun halli gerektiği takdirde birçok şey daha da kolay aşılabilir. Bütün mesele birbirimizi anlamak. Birbirimizi anladığımız anda zaten bu ülkenin evlatlarıyız, bu milletin evlatlarıyız. Dolayısıyla bu sorunu da gidermiş oluruz. Olay bu."