Almanya’da 26 Eylül 2021’de yapılan seçimlerin sonuçları, Merkel sonrası Hristiyan Demokratlar için tarihi düşüşle başladı. Hristiyan Demokrat ve Hristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) yüzde 24,1 ile tarihi yenilgilerini alırken, Yeşiller birkaç ay önce anketlerdeki yüksek oranlarından sonra yüzde 14,8 ile yetinmek zorunda kaldılar. İstikrar sembolü Olaf Scholz’ün sabırlı, sakin tutumu, yarışın son virajında yaptığı hamlelerle bitiş çizgisini yüzde 25,7 ile önde bitirmesini sağladı. Scholz, türbülanslı zamanlarda, adeta “Ben bu işin üstesinden gelirim, merak etmeyin ben buradayım” mesajı verdiği siyaseti ile Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD) birinci parti yapabildi. Angela Merkel’in şansölye yardımcısı olarak da görev yapan Olaf Scholz’ün, siyaset tarzıyla Merkel mirasını sürdürdüğünü belirtebiliriz. Son rakamlara göre liberal Hür Demokrat Parti (FDP) yüzde 11,5, radikal sağ parti Almanya için Alternatif (AfD) yüzde 10,3, Radikal sol Die Linke ise yüzde 4,9 oy aldı.
740 kişilik Almanya Federal Parlamentosu Bundestag’da hükümet kurmak için 371 kişilik çoğunluğa ulaşmak gerekiyor. 27 Eylül 2021 saat 08:15 itibarıyla tespit edilmiş oy oranlarına göre olabilecek senaryoları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
Büyük Koalisyon: CDU/CSU (196) + SPD (206) =402
Kırmızı-Yeşil: SPD (206) + YEŞİLLER (118) =324
Trafik Lambası: SPD (206) + YEŞİLLER (118) + FDP (92) =416
Jamaika: CDU (196) + YEŞİLLER (118) + FDP (92) =406
Kırmızı-Yeşil-Kırmızı: SPD (206) +YEŞİLLER (118) + SOL PARTİ (39) =363
Almanya: CDU/CSU (196) + SPD (206) + FDP (92) =494
Deutsche Welle’nin (DW) hemen seçim akşamı internet sitesinde yaptığı “Hangi Koalisyonu İstersiniz?” anketinde ise mevcut Büyük Koalisyon yüzde 26 oy alırken, kamuoyunda da en çok konuşulan “Trafik Lambası” alternatifi yüzde 28 ile başı çekti. SPD-Yeşiller-Sol Parti koalisyon seçeneği de yine yüzde 27 ile onu takip etti.
Seçim akşamı Şansölye adayları ve parti liderleri ile yapılan tartışma programında Olaf Scholz, seçmenlerin hükümet kurma yetkisini çok net bir şekilde kendisine verdiğini belirtirken, geçtiğimiz seçimlere göre elde edilen yüzde 5,4’lük oy artışı Scholz’ün Sosyal Demokrat Parti lideri olarak da yerini sağlamlaştırdı.
Olaf Scholz’ün Yeşiller ve FDP ile koalisyonu Noel öncesinde tamamlamak istediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Oysa ki görüşmelerin Noel’e kadar devam etmesi Şansölye Merkel’in de arzu ettiği bir durum. Nitekim 17 Aralık 2021 tarihi itibarıyla Şansölyeliği hâlâ devam ediyor olursa Merkel, mentörü Helmut Kohl’ün rekorunu kırarak, Almanya’da bu görevde en uzun kalan kişi unvanını elde edecek.
Yeşillerin Şansölye adayı Annalena Baerbock da seçim sonuçları akabinde üçüncü parti olan Yeşillerin yeni kurulacak hükümette mutlaka yeri olduğunun altını çizdi. 2017’deki seçimlerde yüzde 8,9 oy alan Yeşiller büyük bir sıçrama yaparak geçtiğimiz Mayıs ayındaki kamuoyu yoklamalarında yüzde 28’e kadar çıkmış ve lider parti olmuştu. Bu nedenle de ilk defa Şansölye adayı belirleyen Yeşiller, değişim bekleyenler için en kuvvetli parti görümündeydi. O nedenle beklentilerin uzağında çıkan sandık sonuçlarıyla ilgili (yüzde 14,8) Baerbock, “Çok daha iyisini bekliyorduk; kampanyada yaptığımız yanlışlardan, kendi yanlışlarımdan dolayı bu oyu aldık. Fakat geleceğin Almanyası’nı inşa edeceğiz.” şeklinde konuştu. Yeşiller cephesinde bir yandan bu hayal kırıklığı yaşanırken diğer yandan federal seçimlerde alınan en yüksek oy oranından dolayı memnuniyet hakimdi.
Bir yanda Yeşiller’in beklenenden çok daha düşük oy alması diğer tarafta ise AfD’nin yine yüzde 10 üzerinde oy alarak siyasi arenadaki yerini artık sağlamlaştırmış olduğu gerçeği, özellikle gençlere hayal kırıklığı yaşattı. Yeşillerin eş başkanı Robert Habeck ise Pazartesi günü yaptığı açıklamada, seçmenlerin hiçbir partiye hükümeti kurmak için net bir görev vermediğini belirtti.
Bu seçimlerdeki en önemli noktalardan biri İkinci Dünya Savaşı sonrası modern Almanya siyasetinde ve seçimlerinde çoğunlukla yüzde 30-40’lar bandında olup iki büyük bloku oluşturan Hristiyan Demokratların ve Sosyal Demokratların şimdi yüzde 25’lere oturmuş olması. Diğeri ise merkez partiler arasında ekonomiden dış politikaya, iklim krizinden vergilere ulaşan yelpazede çok sert çizgiler ve farklılıklar varken, bu partilerin arasındaki keskinliğin hayli azalması ve geçişkenliğin artmış olması.
Almanya’daki siyasi yelpazenin iki ucunu temsil eden partilerden radikal sağ cephe AfD de önceki seçimlere göre yüzde 2,2 oy kaybına uğradı. Yelpazenin sol tarafındaki Sol Parti (Die Linke) ise önceki seçimlere göre yüzde 4,3 oy kaybederken, yüzde 5’lik seçim barajını ucu ucuna geçmiş görünüyor. Burada Almanların genel olarak hem sağ hem de sol radikal partilere verdikleri oyların toplamda yüzde 6,5 azaldığını, buna mukabil merkez partilere yöneldiklerini gözlemlediğimizi belirtelim.
Armin Laschet, seçimin hemen akabinde partililere yaptığı konuşmada “Almanya’da ilk defa üç partiden oluşan bir koalisyon hükümeti kurulacak” diyerek, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra alınan en düşük oy oranına rağmen, Hristiyan Demokratların hükümet için net bir temsil görevi kazandığını belirtti. Armin Laschet’in şansölye adayı ve CDU lideri olarak girdiği seçimlerde yüzde 8,8 kaybettiğini ifade edelim. Burada özellikle “Almanya’da sol bir hükümet olmaması ve Hristiyan Birlik tarafından liderlik edilen bir hükümet olması için çalışacağız” vurgusu önemli. Seçime haftalar kala da kampanyalarını bu negatif çerçeveye oturtmuşlar ve “sol hükümet olmaması için” CDU/CSU’nun seçilmesi gerektiğini vurgulamışlardı. Seçim akabinde yapılan anketlere göre seçmenlerin yüzde 51’i Laschet’in istifa etmesi gerektiği görüşündeler. Bavyera Eyaleti’ndeki kardeş parti CSU’dan bazı kurmaylar “yanlış aday, yanlış kampanya” diyerek hayal kırıklıklarını dile getirdiler.
Geri dönüp kampanya sürecine baktığımızda dış politikanın bu seçim kampanyasında oldukça az yer bulduğunu belirtebiliriz. Buna mukabil iklim değişikliği ve sonuçları kampanya boyunca daha fazla konuşuldu. Örneğin Avrupa Birliği (AB) de Almanya’da ilk defa seçimlerde bu kadar az gündeme geldi. AB’nin en büyük ekonomisi olan Almanya’nın gündemindeki ve önümüzdeki haftaları domine edecek koalisyon görüşmelerinde en büyük mücadeleye sahne olacak alanlar maliye ve finans gibi duruyor. Olabilecek koalisyon alternatiflerinde yer alması beklenen ve “kingmaker” olarak kabul edilen FDP ve Yeşiller de örneğin Maliye Bakanlığı’nın kendi partilerinde olmasını istiyorlar.
Bu bakanlığı elde ettiğinizde koalisyonun küçük ortağı da olsanız de facto veto yetkiniz mevcut ve diğer bakanlıklar ve hatta AB ve uluslararası ilişkiler üzerinde dolaylı da olsa etkiniz olabilir. Bu perspektiften baktığımızda FDP ve Yeşillerin farklı AB anlayışları ve görüşleri nedeniyle sadece Almanya’nın değil, AB’nin de büyük merakla koalisyon müzakerelerini beklediğini not etmek gerekiyor.
Örneğin Yeşiller AB içinde tümüyle mali entegrasyondan yanayken, FDP AB ile mali entegrasyonda daha ileriye gidilmemesi gerektiğini savunuyor. Bu nedenle koalisyonda kimlerin olacağı ve kimin Maliye Bakanlığını alacağı çevre ülkeler ve uluslararası ortaklar için de çok önemli.
Öte yandan iki partinin de ortak yönleri yok değil. Yeşiller de FDP de hem Rusya hem de Çin konusunda özellikle insan hakları alanında daha sert olunması gerektiği görüşündeler. Bu kategoriye Türkiye’yi de ekleyip, iki partinin de Türkiye ile ilişkilerde Sosyal Demokratlar kadar ılımlı olmayacağını şimdiden öngörebiliriz.
Tarihi olarak baktığımızda Liberaller parti programı ve iktidar ortağı olarak CDU/CSU ile Yeşiller ise SPD ile daha yakın ve daha fazla benzerliklere sahipler; geleneksel olarak da birbirlerinin koalisyon ortakları oldular.
Bu çerçevede bugün SPD lideri Olaf Scholz’ün iki kingmaker partiyi ortak koalisyon çatısı altında birleştirme niyetinin nasıl sonuçlanacağını, maliye ve dış politika alanlarını nasıl paylaştıracağını ilerleyen günlerde göreceğiz.
Seçim sonuçlarına biraz daha detaylı baktığımızda ise FDP oyunu kimden aldı sorusunun cevabı gayet net: Gençlerden. Oylarının yüzde 22’si 18-24 yaş aralığından, yani ilk defa oy kullanan kitleden gelmiş. Bu kapsamda daha çok iş dünyasının partisi olarak bilinen FDP’nin dijitalleşme ve inovasyona yaptıkları vurgu ile bu oyları aldığını söyleyebiliriz.
CDU/CSU beklendiği üzere oylarının yüzde 67’sini 60 yaş ve üzerinden alırken, ilk defa oy kullananlardan aldıkları oylar, toplam oyun sadece yüzde 10’unu oluşturdu.
26 Eylül 2021 tarihindeki seçimin galibi gibi gözüken SPD’nin artan oyları kimden geldi diye baktığımızda burada 1 milyon 390 bin oy ile en büyük oranın CDU/CSU’dan olduğunu görüyoruz. Burada altı çizilmesi gereken nokta, merkez partiler arasındaki bu geçişkenlik. SPD’ye gelen bu oylarda CDU/CSU’yu 600 bin ile Sol Parti takip ederken, kararsızlardan gelen 330 bin oy da bu artışa etki yapmış. AfD’den gelen 220 bin oya karşın 230 bin oyu Yeşiller’e kaptırdığı görülüyor.
Yine önceki seçimlere göre oyunu artıran diğer bir parti olan Yeşiller de CDU/CSU’dan 830 bin oy alırken, Sol Parti’den gelen 440 bin oy da Sol Parti’nin neden yüzde 5 sınırında kaldığını ve büyük kan kaybettiğini açıklıyor. Yeşiller SPD’den aldığı 230 bin oya mukabil, kararsızlardan da 220 bin oyu hanesine yazdırdı.
Bu seçimlerdeki en önemli noktalardan biri İkinci Dünya Savaşı sonrası modern Almanya siyasetinde ve seçimlerinde çoğunlukla yüzde 30-40’lar bandında olup iki büyük bloku oluşturan Hristiyan Demokratların ve Sosyal Demokratların şimdi yüzde 25’lere oturmuş olması. Diğeri ise merkez partiler arasında ekonomiden dış politikaya, iklim krizinden vergilere ulaşan yelpazede çok sert çizgiler ve farklılıklar varken, bu partilerin arasındaki keskinliğin hayli azalması ve geçişkenliğin artmış olması.
Nihai sözü söylemek için erken, ama Olaf Scholz’ün Yeşiller ve FDP ile koalisyonu Noel öncesinde tamamlamak istediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Oysa ki görüşmelerin Noel’e kadar devam etmesi Şansölye Merkel’in de arzu ettiği bir durum. Nitekim 17 Aralık 2021 tarihi itibarıyla Şansölyeliği hâlâ devam ediyor olursa Merkel, mentörü Helmut Kohl’ün rekorunu kırarak, Almanya’da bu görevde en uzun kalan kişi unvanını elde edecek.
[T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın girişimi olan Antalya Diplomasi Forumu’nun eş-koordinatörü olarak görev yapan Gülşen Karanis Ekşioğlu Bahçeşehir Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Küresel Siyaset Bölümü’nde doktora çalışmalarına devam etmektedir]